Haftanın Özeti: 190

Bilim, Yazılım, Donanım

İki yıl önce bir avuç Apple çalışanı, şirketi sağlık hizmeti uygulamaları ve ürünleri konusunda öne çıkarabilecek bir cihaz hayal etti. Apple bu cihaz için yakın zamanda bir patent başvurusunda bulundu. Başvurunun öznesi giyilebilir bir tansiyon aleti diyebiliriz. Tasarımda, cihazı giyen kişinin tansiyonunu takip edebilen bir (veya birden fazla) sensörle donatılmış bir bileklik görüyoruz. Cihazın özellikleri ileride bir gün kolayca Apple Watch‘a dahil edilebilir gibi duruyor.

Geçtiğimiz hafta Github‘ı satın alan Microsoft‘un yakın dönemde piyasaya sürmesi beklenen cihazlarıyla ilgili bazı detaylar paylaşıldı. Ars Technica‘nın haberine göre, merakla beklenen katlanabilir telefon (kimilerine göre tablet) Microsoft Andromeda bu yıl içinde, yeni HoloLens 2019’da, yeni Xbox ise 2020’de piyasaya sürülebilir. Bu arada kasiyersiz mağaza teknolojisi Amazon Go‘ya benzer bir teknoloji üzerinde çalışıldığı da gelen haberler arasında. Şirket bünyesinde oluşturulan ve perakendeye odaklanan Business AI ekibi, daha önce tanıtılmış olan Skip teknolojisini geliştirme uğraşında.

Oyun dünyasının en popülerlerinden biri olan Assassin’s Creed‘in yapımcısı Ubisoft‘un CEO’su Yves Guillemot konsolların sonunun geldiğini düşünüyor. 2 Milyar Dolar değerindeki şirketin yöneticisi, “Bence yeni bir nesil daha konsol görürüz ama donanımların adım adım azalma ihtimali oldukça yüksek” şeklinde konuştu. Guillemot’un böyle düşünmesinin nedeni ise henüz çok yaygın olmayan uzaktan oynama sistemleri. Tabii bu fikrin tartışılacağı ortamların yıldız kavramı “düşük bağlantı hızı” olacaktır.

Otomasyonun ayak sesleri yaklaştıkça “yakın gelecekte işimizi robotlara kaptıracak mıyız” sorusu da aynı oranda büyüyor. Arşivimiz bu korkunun yansımalarıyla dolu. İş dönüp dolaşıp “makine gibi çalışan, işini makineye kaptırmaya mahkumdur” gibi acımasız bir noktaya geliyor. Harvard Business Review‘da yayımlanan makaleye göre otomasyon çağının getirdiği zorunluluklardan biri de yaşam boyu eğitim. Ortalığı kızıştırmak gibi olmasın ama müstakbel rakiplerimiz makineler yeni şeyler öğrenmeye epey hevesli olacak. Daha önce de kullandığımız şu tabloyu da hatırlatmakta fayda var:

Volvo yeni hedefleri açıkladı. Buna göre şirket 2025’e kadar sattığı araçların üçte birinin otonom olmasını ve yarısının Care abonelik servisi üzerinden kullanılmasını planlıyor. Care servisinin 2025 hedefi ise 5 milyon abone. Şirketin Başkanı ve CEO’su Håkan Samuelson Volvo’nun sadece bir otomobil üreticisi değil direkt müşteri hizmetleri sağlayıcısı olmayı hedeflediğini söylüyor.

Araştırmacılar, etrafımızı saran görünmez radyo dalgalarından faydalanarak duvarların ardını görmeyi başardı. Çıplak gözle görmek mümkün olmasa da, radyo dalgaları insan vücudundan sekiyor ve bu radyo sinyallerinin nasıl sekip dağıldığı ölçülebiliyor. MIT Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zeka Laboratuvarı’nda (CSAIL) çalışan araştırmacılar, insanlar radyo frekans sinyalleriyle etkileşim kurarken oluşan pozisyon ve hareketleri anlayabilen yapay sinir ağları eğitti. MIT’nin yapay zekası, 100 farklı kişiyle eğitildiğinde sadece hareketlere odaklanarak kişileri yüzde 83 doğruluk payıyla tespit etmeyi başardı. Bu çalışmaların sonu yine suçla mücadele ve kişisel mahremiyet ikilemine çıkıyor.

Çin, önümüzdeki yıldan itibaren yeni kaydedilen araçlara takip edilebilir özellikli RFID etiketi yerleştirilmesini zorunlu tutacak. Bir sürücü kontrol noktasından geçtiğinde hükümet o kişinin konum ve kimlik bilgisine erişmiş olacak. Uygulamanın görünürdeki amacı trafiği rahatlatmak ama Çin’in önceki ‘fikirleri’ göz önünde bulundurulunca halkın her ortamda gözetim altında tutulacağını tahmin etmek zor değil. Hükümetin halkı teknoloji araçlarıyla gözetlediği (ve bizim de haberleştirdiğimiz) alanlardan birkaçını hatırlatmak gerekirse:

  • İşçilerin şapka veya kasklarına beyin dalgası tespit eden sensörler yerleştirerek ruh hallerinin takip edilmesi.
  • Bütün öğrencilerin dersi dinlediğine emin olmak için yüz tarama teknolojisi kullanılması.
  • Karmaşık bir yüz tarama sistemi vasıtasıyla yayaların trafik kurallarını ihlal etmesini önlemek ve bireyleri sosyal kredi sistemiyle puanlamak.

Meksika‘nın Ensenada şehrinde devriye gezen tek bir dron, şehirdeki suç oranını yüzde 10, ev hırsızlıklarını ise yüzde 30 oranında düşürdü. Şehrin polis departmanından yapılan açıklamaya göre DJI Inspire 1 modeli dron göreve geldiğinden bu yana 500’den fazla suçlu yakalandı. Tabii dron kullananlar sadece polisler değil. Bazı suçlular da polislerin konumunu öğrenmek ve buna göre tepki vermek için bu teknolojiden faydalanıyor.

İzlanda’nın başkenti Reykjavik‘te ise dronların ürün ve sipariş teslimatında kullanılması yaygınlaşıyor. AHA adlı e-ticaret şirketinin başkentte 13 farklı rotada uçmaya izni var. Taşıyabilecekleri maksimum ağırlık ise 3 kilogram olacak. Teslimatta dron kullanımı yeni bir şey değil tabii ama İzlanda bu alanda diğer Avrupa ülkelerini geride bırakacak gibi görünüyor.

Son bir dron haberi. Çin’de 400’den fazla şehirde havai fişek kullanımı yasak. Ama yılların alışkanlığı kolay bırakılamıyor tabii, insanlar düğünde şenlikte ‘havada oynaşan ışıklar‘ görmek istiyor. Burada işte imdada dron filoları yetişiyor. Bu trendin memleketimize de sıçrayıp “300 masa ve 120 dronluk kır düğünü” gibi yeni alışkanlıklar yaratmaması için hiçbir sebep yok.

Singapur‘da doğan üç ebeveynli çocuktan daha önce bahsetmiştik. Sıradan iki ebeveynli çocukların genetik hastalıklarının önüne geçmek için üçüncü bir kişiden alınan genlerin de çocuğun DNA’sına işlenmesiyle gerçekleştirilen bu yöntem şu anda dünya üzerinde sadece Birleşik Krallık’ta yasal. Araştırmacılar bu şekilde felç ya da epilepsi gibi bazı rahatsızlıkların önüne geçebiliyor. Bu işlemin genetik mühendislik olup olmadığına karar verilmesi, konu hakkında süregelen etik tartışmaların da neticeye varması için önemli. Yöntemi savunanlar bunun organ naklinden farklı olmadığını söylerken, bu şekilde yapılan gen düzenlemelerinin ciddi etik sonuçları olacağını öne sürenler de var. İşte Singapur mevzuyu bir sonuca bağlamak için mesai harcıyor.

Araştırmacılara göre yapay zeka artık kanser tespitinde doktorlardan daha iyi ve daha hızlı sonuçlar verebiliyor. Yapay zekanın deri kanseri, prostat kanseri, kolon kanseri ile baş ve boyun tümörlerinin tespiti konusunda doktorlardan daha başarılı olduğu görüldü. Meme kanseri teşhisi için de yapay zekadan yararlanmak için çalışmalar sürüyor. Bu ‘yarışa’ dair örnekler şurada.

Tıp dünyasında yeni hedef bebekleri doğmadan önce tedavi etmek gibi görünüyor. Elianna Constantino adlı bebeğe anne karnındayken bir çeşit kan hastalığı teşhisi konuldu ve kök hücre tedavisine başlandı. Dört ayın sonunda ‘gayet sağlıklı’ doğan Elianna, bu alanda yeni umutların doğmasına da neden oldu.

Sanal gerçekliğin ve oyunların ağrı yönetimi amacıyla kullanılması duyulmamış bir şey değil. Araştırmacılar bu teknolojinin dişçi koltuğunda rahatlamak için veya hayalet ağrılar ile mücadele etmek için kullanılabileceğinin farkında. Fransa’da bulunan St. Joseph Hastanesi’ndeki yüksek lisans öğrencileri de geliştirdikleri sanal gerçeklik programıyla hastaları rahatlatmayı ve onların ağrıya olan toleransını yükseltmeyi amaçlıyor. Genel anestezi gerektirmeyen durumlarda hastaya bir sanal gerçeklik gözlüğü veriliyor ve karlı yamaçların veya Japon zen bahçelerinin huzurlu dünyasına dalması sağlanıyor. Şu anki haliyle sanal gerçeklik terapisi henüz deneysel aşamada tabii ki.

Plastiğin gezegenimizi kirletmesi konusunda gün geçtikçe daha bilinçli hale geliyoruz. Şu günlerde ise odak noktamızda boyutları 5 milimetreden 100 nanometreye kadar değişen mikroplastikler var. Denizlere taşınan mikroplastikler orada yaşayan canlıların içine ve oradan da bizim vücudumuza giriyor. Avrupa’daki midyelerin bir kısmı yaklaşık 90 adet mikroplastik içerebiliyor. Ortalama bir midye tüketicisi yılda yaklaşık 11 bin mikroplastik yutuyor. Konu sadece deniz besinleri değil tabii. Örneğin Meksika’da bahçelerde yetiştirilen tavukların incelendiği bir araştırma, her bir tavuğun midesinde ortalama 10 adet mikroplastik bulunduğunu ortaya koydu.

ABD’de et üreticileri ilk kez hayvansız et girişimleriyle mücadele etme kararı aldı. Büyükbaş hayvan üreticileri birliği, tüketicileri aldatmamak adına laboratuvarda elde edilen ‘şeyin’ et olarak adlandırılmasına karşı çıkıyor. Hayvansız et girişimleri ise bu talebe itiraz ederek piyasada benzer ihtiyacı karşılayan benzer ürünler ürettiklerini, bunların farklı isimlerle anılmasına gerek olmadığını söylüyor. Bitki tabanlı et üreticisi Beyond Meat şirketinin CEO’su Ethan Brown “Nasıl ki cep telefonuna ‘çakma ev telefonu‘ demiyorsak bizim ürünlerimize de ‘yapay et’ denmesi gerekmiyor” diyor. Yapay etin bu yıl içinde raflardaki yerini alması bekleniyor. Öte yandan, nesli tükenen mamutları genlerinden diriltmeye çalışan bilimcileri de hatırlayalım.

Alışkanlıkların bize uzun vadede ciddi etkileri olduğunu bildiğimiz için bunları düzenlemek ve şekillendirmek istiyoruz. Bunun için pek çok akıllı telefon uygulaması var. Çoğu, bir alışkanlığın oluşması için 21 gün gerektiği varsayımıyla hazırlanmış. Bu rakam, 1960’ta Maxwell Maltz adlı bir estetik cerrahın yazdığı Psycho-Cibernetics adlı kitapta, hastalarının yeni yüzlerine alışmalarının yaklaşık 21 gün sürdüğünü söylemesiyle ortaya çıkmış. Ancak alışkanlık edinmekle bir görüntüye alışmak tam olarak aynı şey değil. Eğer bu rakamı dikkate alıp 21 günde bir alışkanlık edinmeye (ya da ondan kurtulmaya) çalıştıysanız başarısız olmuş olma ihtimaliniz yüksek çünkü yeni araştırmalar söz konusu süreyi 66 gün olarak gösteriyor.

Hatırlatma: Hafta özetimiz toplam 5 sayfadan oluşuyor.Diğer kategorilere ait gelişmelere aşağıdaki listeden geçebilirsiniz.

Özet Başlıkları

  1. Türkiye ve dünyadan güncel gelişmeler.
  2. Bilim, teknoloji, yazılım, donanım.
  3. Dijital girişimler, yatırımlar, web siteleri.
  4. Dikkat çeken tasarımlar, inovatif ürün ve hizmetler.
  5. Sinema, TV, kültür/sanat gelişmeleri.

5 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Yorumunuz: