Haftanın Özeti: 92

25 – 31 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türkiye ve dünyadan haber, site, yazılım, donanım, cihaz, video ve trendler.

Bilim / Yazılım / Donanım

  • Ünlü Bilgisayar Bilimci ve Fütürist Ray Kurzweil geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada mobil teknolojilerin geleceğimize etkilerini anlattı. Kurzweil’e göre tüm dünyadaki gelişmelerden anında haberdar olmamız, dünyanın daha kötü bir yer haline geldiğine inanmamızı sağlıyor. Mobil cihazları birer beyin uzantısı olarak tanımlayan Kurzweil gelecekte bu uzantıların beynin içine yerleştirileceğini ve böylece kendimizi daha akıllı hale getireceğimizi savunuyor. Bu şekilde makine ve insan birleşimi yaşam formları olacağımız için aslında makinelerin bizim yerimizi asla almayacağını ifade ediyor.

ray-kurzweil

  • Her yeni Apple etkinliğinden önce olduğu gibi, Eylül’de yapılması beklenen etkinlik öncesinde de yeni cihazlara dair görüntüler sızmaya başladı. Merakla beklenen iPhone 7’ye ait olduğu iddia edilen fotoğraf ve videolar, telefonu diğer modellerden ayıran dış özellikleri ortaya koyuyor. iPhone 7 ve 7 Plus’a ait olduğu iddia edilen fotoğraf ve videolara göre yeni telefonun bazı modellerinde çift kamera özelliği bulunacak. Diğer modellerde ise daha büyük lensli, tek kamera bulunacak. Ayrıca daha önceden iddia edildiği gibi kulaklık girişi tamamen kaldırılacak. Anten çizgileri ise köşe boyunca ilerleyerek daha az görünür hale gelecek. Fotoğraf ve videoların birbiri ile uyuşması, bu görüntülerin gerçek olduğuna dair düşünceleri güçlendiriyor.

https://youtu.be/WUxHSYb1LSI

  • Eski bir Google çalışanı olan Li Zhifei tarafından 2012’de kurulan Mobvoi şirketi, doğal dil algılama özelliğine sahip yapay zekası ile donattığı akıllı saat Ticwatch‘ı Çin’de piyasaya sürmüştü. Ülkenin en popüler giyilebilir cihazlarından birisi olan Ticwatch geçtiğimiz yıl Google’dan da yatırım almıştı. Mobvoi şimdilerde cihazın gelişmiş versiyonu Ticwatch 2’yi ABD’de piyasaya sürerek Apple Watch ve Moto 360 gibi popüler akıllı saatlere rakip olmayı amaçlıyor.

ticwatch

  • Algorithmia ile siyah beyaz fotoğraflar renkleniyor. Eski fotoğraflarınıza ‘hayat vermek’ bir URL girmek ya da fotoğraf yüklemek ile mümkün. Bulut sunuculu derin öğrenme modellerine dayalı çalışan Algorithmia, Imagenet veri setinden milyonlarca imaj ile eğitilmiş bilgisayar görüş algoritması ile donanmış. Performansını buradan test edebilirsiniz.

algorithmia (1200x675)

  • Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), 3D severler için büyük bir kolaylık yapmaya hazırlanıyor. Henüz satışı yapılmayan, sadece prototipi olan bu teknoloji, evinizde ya da sinemada 3D gözlüğe ihtiyaç duymaksızın film izlemenizi sağlayabilecek. İsrail’de bulunan Weiszmann Bilim Enstitüsü ve CSAIL’in beraber çalışarak ürettiği bu teknolojinin adı ‘Cinema 3D’. Cinema 3D’nin temel prensibi lensler ve aynalar vasıtasıyla çalışması. Bu yeni teknolojinin evlerden ziyade sinema salonlarında kullanılması daha makul görünüyor zira evinizde koltuğunuzu ya da oturduğunuz yeri değiştirmeniz çok daha muhtemelken sinemada koltuğu hareket ettirmek sıklıkla olan bir şey değil.

  • Veeso‘nun ürettiği sanal gerçeklik gözlüğü, sensörleri aracılığıyla kullanıcının yüz ifadesini sanal ortama aktarabiliyor. İki gözün arasında bulunan sensör, göz bebeği, göz kapağı ve kaşların hareketini algılarken cihazın dış kısmındaki sensör de ağız ve çenedeki hareketleri algılıyor. Bu teknolojinin özellikle çok oyunculu sanal gerçeklik, sanal chat ya da poker gibi yüz ifadelerinin önem taşıdığı durum ve ortamlarda kullanışlı olacağı düşünülüyor. Henüz yeni bir teknoloji olan sanal gerçeklik deneyiminin önümüzdeki dönemde etkileşimli sanal ortamlara evrilmesi bekleniyor. Veeso’nun teknolojisi bu uygulamalar için kilit bir role sahip olabilir. Şu anda Kickstarter üzerinden fon toplayan Veeso, ilk gelen 200 kişiye ürünü ön siparişle 70 dolara (yaklaşık 210 liraya) satıyor.

  • OpenAI adlı kar amacı gütmeyen kuruluş, Fetch firmasına ait robotlara ev işlerini yapmayı öğretiyor. Bu işlem için derin destekli öğrenme konusunda uzman üniversite profesörlerinden yardım alan kuruluş elde edilen bilgileri halka açık olarak paylaşmayı amaçlıyor. Her robotun deneme yanılma yöntemiyle edindiği bilgileri ortak bir havuzda topladığı sistem sayesinde çalışmalar hızla ilerliyor. Böylece elle yazılması çok zor olacak algoritmalar robotlar tarafından keşfediliyor. Başta Elon Musk olmak üzere pek çok Silikon Vadisi şirketleri tarafından desteklenen, kar amacı gütmeyen kuruluş geleceğin robot hizmetçilerini üretmeyi amaçlıyor.

Fetch_RBR_FeaturedImage

  • Kablosuz cihazlar üzerinde güvenlik araştırmaları yürüten Bastille Networks, popüler klavye üreticilerinin kablosuz klavyelerini inceledi. İncelenen 12 markadan 8’inin kablosuz iletişim için herhangi bir şifreleme yöntemi kullanmadığını belirten şirket, 50 dolarlık bir mekanizma ile bu klavyelerden yazılan her yazının dinlenebileceğini ortaya çıkardı.

  • Acil durumlarda adresinizi doğru tarif etmeniz ve karşı tarafın doğru anlayabilmesi hayati önem taşır. Google Android telefonlar için polisi, itfaiyeyi ya da acil servisi aradığınızda konumunuzu otomatik olarak bu servislerle paylaşacak bir özellik geliştirdi. Kesin konumunuz Wi-Fi, GPS ve baz istasyonu bilgileriniz kullanılarak (ve bu bilgilere başkalarının erişimini engellenerek) hesaplanıyor. Şimdilik Birleşik Krallık ve Estonya’da aktif olan özelliğin zamanla küresel olarak kullanılabilmesi hedefleniyor. Android 2.3 ve üzerinde çalışan teknoloji teorik olarak Google’ın küresel mobil platformundaki cihazların yüzde 99’unda kullanılabilir durumda.

International Emergency Call

  • Nintendo’nun merakla beklenen yeni konsolu ile ilgili resmi açıklamalar sınırlı bilgi sağlasa da Eurogamer’ın farklı kaynaklara dayandırdığı iddiaya göre NX kod adlı yeni konsol hem taşınabilen hem de evde televizyona bağlı olarak kullanılabilen bir cihaz olacak. Yeni konsolun bu özelliği ile konsol pazarını değiştirebileceği düşünülüyor. Şimdiye dek Nintendo DS ya da Gameboy gibi çok popüler taşınabilir oyun konsolu üreten şirket, televizyona bağlı olarak kullanılan Wii konsoluyla da oldukça başarılı olmuştu. Bu iki teknolojinin birleştirilmesi ise oyunseverlere tek bir konsol ile kesintisiz oyun keyfi yaşama imkanı sunabilir.

ClgzZxoUsAAV3_q

  • Öğrenme sürecini oyunlarla destekleyerek ‘eğlenceli’ ve ‘daha kolay anlaşılabilir’ hale getirmek bir süredir organik zeka için önerilen yöntemlerdendi. Şimdi ise aynı yaklaşım yapay zekanın geliştirilmesine hizmet edecek. Microsoft, Minecraft oyununun deneysel bir versiyonunu, yapay zekanın sınırlarını zorlamak için kullanıyor. Malmö Projesi adı verilen versiyonda oyun destekli öğrenme algoritmalarının bir karakteri kontrol etmesine izin veriyor. Böylece gerçek dünyada gerçekleştirilse çok büyük harcamalar gerektirecek araştırmalar sanal ortamda masrafsız bir şekilde gerçekleştirilmiş oluyor. Minecraft’ın kum havuzu mantığı, oyunu yapay zeka için ideal bir çalışma alanına dönüştürüyor. Yapay zeka oyun içindeki labirentlerden ya da çukurlardan tek başına çıkmanın yollarını bulmayı ve iş birliği yapmayı öğrenebiliyor. Microsoft Malmö’yü açık kaynaklı yaparak geliştiricileri yapay zekanın eğitimine katkıda bulunmaya davet etti. GitHub üzerinden yayınlanan kodlar, belirli komutları algılayabilen yapay zekalı oyuncuların geliştirilmesine yardımcı olabilir.

Minecraft-characters-trading-with-villager

  • Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumunda olan Çin, otomasyon alanında diğer büyük ekonomilerle aynı seviyede değil. Uluslararası Robotik Federasyonu‘na göre şu anda her 10 bin işçiye karşılık 36 endüstriyel robotu bulunan ülke bu alanda dünya sıralamasında 28. sırada. Çin 2020’ye kadar ‘her 10 bin işçiye 150 robot’ seviyesine çıkararak  ilk 10 ülke arasına girmeyi amaçlıyor. Bu rakam geçtiğimiz yıl satılan robot sayısından yüzde 49 daha fazla. Ülkenin bu politikası doğrultusunda Çinli şirketler robot üretimi yapmaya ya da robot üretimi yapan şirketleri satın almaya odaklanmış durumda. Yerli robot üreticileri piyasaya akın etmeye başladı ve 2013’te yüzde 25 olan yerli robot oranını yüzde 31’e kadar çıkarmayı başardı. Çinli şirketler genellikle düşük ve orta seviyeli endüstriyel robotlar üretiyorlar ancak bu alanda kapasitelerini geliştirmek için çabalıyorlar.

kuka

  • Temiz su kaynağına erişim imkanı gün geçtikçe daha da kritik bir mesele halini alırken bilim insanları özellikle insan eliyle, yarınlar yokmuşçasına endüstrileşmenin bir sonucu olarak içilemez ve hatta başka amaçlarla da kullanılamaz hale getirilen suyu tekrar içilebilir kılmanın yollarını aramaya devam ediyor. Birleşik Devletler’in St. Louis kentinde bulunan Washington Üniversitesi’nin mühendisleri, kirli ya da tuzlu göl, baraj gölü gibi su kaynaklarında güneş enerjisini kullanarak temiz, içilebilir su üretebilen grafen bazlı biyoköpük tabakaları geliştirdi. Bu yeni teknik Hindistan’da olduğu gibi geniş alanlara yayılmış ve şüpheli partiküller, kir ya da diğer yüzen materyaller içeren sudan temiz su sağlayabilmenin ucuz ve basit bir yolu olabilir. Söz konusu biyofilm alt katmanında pristin selüloz ve üst katmanında grafen oksit bulunduran sünger benzeri yapısı ile suyu alt kısmından emip üst kısmına süzülmüş ve arındırılmış olarak çıkarabiliyor. Üstte biriken temiz su buradan çekilip kullanılabiliyor. Biyoköpük teknolojisinin özellikle çok güneş gören yoksul ülkelerde mümkün olan her su kaynağının temizlenmesi için kullanılabilme potansiyeli umut vaadediyor.

graphene-biofoam-1

  • İnsanları birer sibernetik organizmaya (siborg) dönüştürecek çiplerin vücudumuza yerleştirilmesi, bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz bir teknoloji. Benzer çalışmalar 1990’lardan beri tıp dünyasında gerçekleşiyor. Kalp pili gibi bazı cihazlar vücuda yerleştirilerek hastaların hayatlarına normal bir şekilde devam edebilmesine yardımcı oluyor. Ancak bugüne dek insan algılarını geliştirecek çiplerin vücuda yerleştirilmesi, bazı bireysel örnekler dışında gerçekleştirilmiş bir durum değildi. Cyborg Nest adlı şirket, North Sense adlı ürünü ile bu alanda yeni bir bakış açısı sağlamaya hazırlanıyor. North Sense,  insanlara yüzyıllar önce kaybettikleri düşünülen kuzeyi algılayabilme yeteneğini geri kazandırmayı amaçlıyor. Piercingler ile kullanıcının vücuduna yerleştirilen cihaz, kullanıcı manyetik kuzey yönüne her döndüğünde titreşerek zamanla kullanıcının yön duygusunun gelişmesini sağlıyor.

cyborg-nest

  • San Francisco merkezli biyoteknoloji şirketi Profusa, Defansif İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) ve Birleşik Devletler Araştırma Ofisi’nden dokuya entegre biyosensör teknolojisinin geliştirilmesinde kullanılmak üzere 7.5 milyon dolar yatırım aldı. Amerikan ordusu askerlerinin sağlık durumlarını uzaktan gerçek zamanlı izleyerek ‘verimliliği’ yükseltmeyi amaçlıyor. Profusa’nın kimyasal paneli oksijen, glükoz, süt, üre ve iyonlar gibi biyomarker’ları biyosensörler aracılığıyla ölçümleyerek sürekli kablosuz veri sağlamaya dayanıyor. Metal ya da elektronik parça içermeyen biyo mühendislik ürünü (kontak lens benzeri) ‘akıllı hidrojel’ materyalinden yapılan sensörler vücut dokusuyla tam olarak uyumlu çalışabiliyor. Özel tasarım bir enjektör ile deri altına yerleştirilen bu sensörlerin boyutu 2 mm.’ye 5 mm. çapı ise 200’e 500 mikron olarak belirtilmiş.

  • Kas fonksiyonlarını yerine getiren motor nöronlarını kademeli olarak etkisiz hale getirerek kişilerin hareket yeteneklerini kaybetmelerine neden olan (Amyotrofik Lateral Skleroz)  ALS hastalığına dikkat çekmek için insanların başlarından aşağıya bir kova buzlu su döktüğü ALS Ice Bucket Challenge kapsamında toplanan bağışlar, hastalığa sebep olan bir genin keşfedilmesini sağladı. Kampanyadan toplanan bağışlarla finanse edilen Project MinE kapsamında yapılan çalışmalar sonucu, NEK1 adlı genin ALS hastalığına sebep olan etkenlerden birisi olduğu görüldü. Bu buluş gelecekte ALS için bir tedavi geliştirilmesine katkıda bulunabilir. 2014 yılında başlatılan ‘kapışma’ kampanyası, kişilerin kafalarından aşağı su dökerek ‘eğlenmek’ten başka bir şey yapmadıkları, videolarda hastalıktan söz edilmediği gibi gerekçelerle eleştirilmişti. Buzlu su ile dolu kovaların tercih edilmesi ALS’nin sebep olduğu ‘tepki verememe’ haline dikkat çekmeyi amaçlıyordu. Görünen o ki son derece ciddi meseleler için yürütülen ‘gayriciddi’ kampanyalarla da gerekli farkındalığın yaratılması ve amaca ulaşmak mümkün olabiliyor.

  • ABD’de Buffalo Üniversitesi‘nde yapılan bir dizi araştırmada, bir embriyonik kök hücre geni, kemiklerin güçsüzleşmesi, damar tıkanıklığı ve diğer yaşlılık belirtilerini önleme konusunda kilit rol oynayan hücresel işlemleri başlatmada başarılı oldu. Nanog adı verilen gen, Progeria olarak da bilinen Hutchinson-Gilford (Erken Yaşlanma) Sendromu ile mücadele için umut vadediyor. Araştırmayı yürüten Prof. Stelios T. Andreadis kullanılan yöntemin bazı durumlarda yaşlanma etkilerini tersine de çevirebildiğini belirtti.

34041916_l

  • Birleşik Devletler’in Massachusetts eyaletinde bulunan Brandies Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre yüksek seviyelerde finansal stres sahibi kişilerin düşük seviyeler stres sahibi olanlara göre 1o yıldan daha fazla yaşlanmış gözüktükleri belirlendi. Finansal stresin diğer stres türlerine kıyasla kişilerin dış görünüşlerinde daha büyük bir etkiye sahip olduğunu ortaya çıkaran araştırmanın yazarı Margie Lachman’a göre bu hem stresli kişilerin görünümlerine dikkat etmemeleri hem de stresin gerçekten yaşlanmayı hızlandıran bir etken olması ile açıklanabilir. 200’den fazla kişinin finansal stres seviyelerine göre gruplandığı çalışma için 1994 – 1995  ve 2004 – 2005 yılları arasında katılımcıların vesikalıkları çekilerek 19 kişiden oluşan bir başka gruptan fotoğraftakilerin yaşlarını tahmin etmeleri isteniyor. Fotoğrafları inceleyen kişiler yüksek finansal stres altında olan kişilerin diğerlerine göre çok daha ‘yaşlanmış’ olduklarını tahmin ediyorlar. Finansal stres deyince kulağa uzak bir sorun gibi gelen mesele topraklarımızda ‘geçim derdi’ olarak bilinir. Popüler kültürümüzde ele alınış şekline ilişkin ikonik bir örnek için böyle buyrun:

  • Şubat 2015’te Birleşik Devletler Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nin Derin Uzay İklimi Gözlem Uydusu (DSCOVR) Florida eyaletinin Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonu’ndan bir Falcon 9 roketi ile uzaya fırlatıldı. 5 ay sonra Dünya’nın ve Güneş’in yer çekiminin denk olduğu ve uyduyu sabitlediği (Dünya’dan 1 milyon 609 bin 344 km uzaklıktaki) Langrange noktasından Dünya Polikromatik Görüntüleme Kamerası (EPIC) aracılığıyla çekilmiş ilk fotoğraf gönderildi. NASA’nın 1 yılı aşkın süre zarfında EPIC tarafından çekilmiş 3 binden fazla fotoğrafla oluşturduğu Dünya’nın hızlandırılmış dönüşü videosu ile 1 yılı 2 dakikaya sığdırabilirsiniz. Seyir keyfinize en güzel mesleki ünvanlardan birine sahip olan EPIC baş bilimcisi Jay Herman’ın detaylı anlatımı eşlik edecek. Ayın gölgesinin evimizin üzerinden geçtiği harika güneş tutulmasını kaçırmayın!

  • Nasa’nın Mars Bilim Laboratuvarı görevi kapsamında 2012 yılında Kızıl Gezegen’e iniş yapan Curiosity keşif robotu o günden bu güne kayalıklar arasında gezinerek ön panelinde yer alan lazer aracılığıyla kayaların bileşenleri analiz ediyor. Bugüne dek sadece insanlar tarafından kontrol edilen lazer teknolojisi zamanın ruhuna uygun olarak Curiosity’nin otonomluğuna emanet edilmiş durumda. Araç parçalanacak hedefleri artık kendi seçebiliyor. Geliştirme aynı zamanda bu türde kullanılan ilk otonom hedef seçim aracı olma özelliği taşıyor.

  • Apollu 11’in Kumando Modülü ‘Columbia’ Temmuz 1969’da gerçekleştirilen ilk (insanlı) Ay’a iniş görevinde Neil Armstrong, Edwin ‘Buzz’ Aldrin ve Michael Collins’ten oluşan 3 kişilik ekibin yerleşkesi olmuştu. Müze ve araştırma kompleksi Smithsonian Enstitüsü bu ikonik alanı dünya gözüyle olamasa da 3D görüntüleme teknolojisi ile görebilmeniz için Autodesk Inc. ile işbirliğine gitti ve ortaya bu heyecan verici sonuç çıktı: Apollo 11 Kumanda Modülü Turu. 3D Player aracılığıyla turunuzu yapabilir, 3D yapım aşamasına dair merakınızı bu video ile giderebilirsiniz:

  • Çin’in Sichuan Üniversitesi‘nden bir ekip, Ağustos ayında, düzenlenmiş hücrelerin akciğer kanseri tedavisindeki etkinliğini test edecek. Bilimciler T hücrelerini hastaların vücudundan alıp CRISPR-Cas9 tekniğini kullanarak, T hücrelerinin bağışıklık tepkisini düzenleyen ve bu hücrelerin sağlıklı hücrelere saldırmasını engelleyen PD-1 genini çıkarmaya çalışacak. Ekip daha sonra düzenlenmiş örnekleri laboratuvarda çoğaltıp hastanın kan dolaşımına tekrar enjekte edecek. Bu işlemin amacı, düzenlenmiş hücrelerin kanserli hücrelere saldırmasını sağlamak.

Cn-lxSdWEAEQEOm

  • Koyun Dolly bundan 20 yıl önce, İskoçya’nın kadim eğitim kurumlarından biri olan Edinburgh Üniversitesi’nde hayata geldiğinde, anasız babasız olarak, tek bir yetişkin memeli hücresinden somatik hücre nükleer transferi (SCNT) adı verilen bir yöntemle oluşturulmuş ilk büyük memeliydi. Bugün Nottingham Üniversitesi’ndeki 4 Dolly klonu (ikiz kardeşler?) klonların, genç yaşta hayata veda eden Dolly’nin aksine, sağlıklı bir şekilde uzun yıllar yaşayabileceğinin göstergeleri olarak kabul ediliyor. Dolly’nin erken yaşlanmasına ve yaşlanmaya bağlı hastalıklardan ölümüne sebep olan SCNT sürecindeki hatalar yıllar içinde giderilince klon ‘Doolyler’ Debbie, Denise, Diana ve Daisy (insan ömründe 70 yıla karşılık gelen) 9 yaşını görebilmiş oldular. SCNT klonlarının uzun ömürlülüğü ve sağlığı için çalışmalar Dolly Dörtlüsü ile devam ediyor.

  • 1979’da Japonya’da icat edilen ve 1980 yılında ilk kez Britanya’da ‘Sony Stowaway’ olarak piyasaya sürülen kişisel stereo, 1981 yılında orijinal ismi olan ‘Sony Walkman’ ile patentlendi. Bugün burun kıvırdığımız pek çok cihazın teknolojisi ve fonksiyonelliği ile ezip geçeceği bu mütevazı ama çığır açıcı cihazın, pek çoğumuzun muzdarip olduğu materyalizm kaynaklı tatminsizliğin pek hakim olmadığı yıllara ışık tutan heyecan ve heves dolu reklamı neşe (ve bir parça da hüzün) veriyor.

https://youtu.be/xDuwAsONNQw

Gelişmeler devam ediyor! Sıradaki sayfaya aşağıdan geçebilirsiniz.

Etiketler:

3 Yorum

  • amirim, hafta içi verilen yazılardan özetlerin lezzeti azalıyor bence.Okudum zatenden sıkıldıma çabuk geçiliyor.Ukalalık kabul etmezseniz eğer bir düzen verilmesi iyi olur.

    • Haftayı özetlerken hafta boyunca değinilmemiş şeyleri paylaşmak her zaman mümkün değil. Ancak unutmayalım ki hafta içi en fazla 30 haber bağımsız olarak yayınlanıyor. Özetler ise ortalama 100 – 120 içerikten oluşuyor. Dolayısıyla ‘okudum’ oranının en iyi durumda yüzde 30 seviyesinde kalmış olması gerekiyor. Özetle; haftalık özetin doğasında olan bir sonuç bu.

Yorum yazmak için tıklayın

Yorumunuz:

e-Bülten Aboneliği