Haftanın Özeti: 203

Bilim, Yazılım, Donanım

Apple 12 Eylül’de düzenlediği etkinlikle üç yeni iPhone modelini tanıttı. Bu modellerin öne çıkan özellikleri şöyle:

  • iPhone Xs: Suya dayanıklı olan model, geçtiğimiz yıl çıkan iPhone X‘le aynı boyutta (5,8 inç) ve ondan 30 dakika daha uzun pil ömrüne sahip. Geliştirilmiş çift kamera sistemiyle gelen Xs’in ön kamerası iki kat daha hızlı çalışıyor ve fotoğraflarda derinlik algısı yaratmak için nokta projektörü kullanıyor. Çift sim kart desteği sunan telefonun fiyatı 999 Dolar.
  • iPhone Xs Max: Apple’ın bugüne dek ürettiği en büyük model. 6,5 inç OLED ekrana sahip telefon aynı zamanda Apple’ın ürettiği en büyük bataryayı da bünyesinde barındırıyor. iPhone X’e göre 1,5 saat daha uzun pil ömrü var. Çift sim kart desteği sunan telefonun fiyatı 1099 Dolar.
  • iPhone XR: Renkli alüminyum kapaklarla gelen telefonun 6,1 inç LCD ekranı bulunuyor. Xs ve Xs Max ile aynı hızlı işlemciye sahip XR’ın kameraları da diğer iki modelle aynı özellikleri barındırıyor. Telefonun bataryası ise iPhone 8 Plus’tan 1,5 saat daha uzun süre kullanıma izin veriyor. Kendisi aynı zamanda Apple’ın yeni ‘ucuz’ modeli (749 Dolar).

Tanıtılan bir diğer ürün de Apple Watch Series 4 oldu. Yüzde 30 daha geniş ekranla gelen saatin kasası da daha ince. Özellikle EKG çekebilen sensörüyle dikkat çeken saat, bir sağlık cihazı olarak da epey iddialı. Apple Watch Series 4 399 Dolar’dan başlayan fiyatlarla satılacak.

Apple yeni iPhone modelleri tanıtıyor ama halk ne istiyor? USA Today‘in yaptığı bir ankete göre gönüller daha uzun pil ömründen yana. Kulaklık girişinin geri gelmesini isteyen önemli bir kitle de mevcut ama o işin dönüşü yok gibi. Statista‘nın tablosu:

2007 – 2017 yılları arasında 142,4 milyon telefon ithal edip 23 milyar 780 milyon 146 bin 266 Dolar ödemişiz. BusinessHT‘nin hazırladığı tabloya göre telefon markalarının Türkiye’deki pazar payları:

ABD Deniz Piyade Birliği dünyanın en büyük 3D yazıcısı olarak tanımlanan cihazla iki günden kısa bir süre içinde beton bir kışla prototipi inşa etti. 3D yazıcı, yaklaşık 46 metrekarelik basit bir kışla kulübesi inşa etmek için kullanıldı. Normalde benzer bir kulübenin 10 askerin 5 günlük çalışmasıyla inşa edildiğini belirten yetkililer 3D yazıcının ise beton bir kulübeyi sadece 40 saatte tamamladığını söylüyor.

Yapay zeka kavramını cümle içinde kullanmadığımız günlerin sayısı gittikçe azalıyor. Bu cümlelerin ortak noktası ise genellikle korku ve endişe oluyor. Futurism, yapay zeka alanında uzman 5 kişiye “Yapay zeka ile yapabileceklerimizi ve yapamayacaklarımızı düşündüğünüzde sizi en çok rahatsız eden konu nedir?” diye sordu. Cevaplar genel olarak o teknolojiyi geliştiren ve kullanacak olan insana güvensizlik etrafında dönüyor. Örneğin Facebook‘tan Tomas Mikolov, yapay zekanın mevcut yeteneklerini çok abartan kişileri ve girişimleri bir tehlike olarak gördüğünü söylüyor.

MIT Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zeka Laboratuvarı (CSAIL) araştırmacıları, daha önce görmediği nesneleri bildiği diğer nesnelerle karşılaştırarak tanımlayabilen bir bilgisayar görüşü sistemi geliştirdi. Bu gelişme sayesinde robotlar insan gibi hareket edip düşünme yolunda bir adım daha atmış oldu. MIT ekibi bu sisteme Yoğun Nesne Ağları (dense object nets, DON) diyor. DON sisteminin görme yeteneği robotun nesnelere bir noktalar bütünü olarak bakıp üç boyutlu bir görsel haritası oluşturmasına bağlı. Yani bilimciler çoğu bilgisayar görüş sisteminde yapıldığı gibi tanınması gereken tüm nesneleri sisteme öğretmekle uğraşmıyor.

Yapay zeka topluluğu Deep Learning Türkiye, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve HAVELSAN iş birliğiyle DeepCon’18 adıyla bir yapay zeka konferansı düzenleniyor. 5 – 6 Ekim tarihlerinde BTK Ankara’da gerçekleştirilecek konferansın detayları ve kayıt koşulları için etkinliğin sitesine göz atabilirsiniz.

Dünyanın enerji sorununa kafa yorduysanız aklınıza “Neden tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak kadar güneş panelini tek bir noktada toplamıyoruz?” gibi fikirler gelmiş olabilir. Lojistik açıdan altından kalkması zor bir proje olsa da bilimciler bunun olası etkilerine dair incelemeler yapmaya başladı. Maryland Üniversitesi‘nden araştırmacılar, Sahra Çölü‘nde 9 milyon kilometrekarelik bir alana güneş ve rüzgar panelleri inşa edilmesi halinde ne gibi sonuçlarla karşılaşacağımızı gösteren simülasyonlar üzerinde çalıştı. Hayali projenin iklime etkisi ilginç. Rüzgar türbinleri bölgedeki rüzgarı az da olsa yavaşlattığı için nemin artmasına neden oluyor. Güneş panelleri ise yüzeydeki ısıyı 2 derece artırarak havanın daha hızlı bir şekilde yükselmesini sağlıyor. Böylece hızla yükselen nemli hava bölgeye normalden daha fazla yağmur yağmasına yol açıyor. Çöl bir süre sonra bitki örtüsüyle kaplı, yağışlı bir alan haline geliyor.

Bilim sadece ömrümüzü değil sağlıklı şekilde geçireceğimiz yılların sayısını da artırmanın yollarını da arıyor. Yakın zamanda Nature‘da paylaşılan bir makale yaşlanma sürecinin ortadan kaldıramayacağına ancak etkilerinin büyük ölçüde azaltılabileceğine dikkat çekiyor. Araştırmalar, insan ömrünün sadece yüzde 12 ila 25’inin kalıtsal etki altında olduğunu, birçoğu kendi elimizde olan çevresel etkenlerin ve yaşam tarzının ne kadar uzun yaşayacağımız konusunda önemli rol oynadığını gösteriyor. Kişisel gelişim kitabı gibi olacak ama sağlıklı ve uzun yaşamak hakikaten kendi elimizde.

İmmünoterapi ilaçları ve bir kimyasaldan oluşan yeni bir kanser aşısı, farelerde cilt kanseri tedavisinde yüzde 100 başarı gösterdi. Umut verici gelişmede kanserin yeniden oluşumunun da önüne geçildi. Araştırmacılar 100 bine yakın bileşeni inceleyerek kanser immünoterapi ilacının etkinliğini artıracak bir bileşen bulmak için çalıştı. Neticede Diprovocim adı verilen bir kimyasalın hem insanlarda hem de farelerde bağışıklık reseptörlerine bağlanabildiği görüldü. Bu çalışma kanser immünoterapisi alanında heyecan verici bir adım ancak şimdilik sadece genetik olarak düzenlenmiş tümörlerde ve farelerde denendi. Bu tarz bir aşının insanlar için üretilmesine henüz vakit var.

Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre bu yıl dünya genelinde 18,1 milyon yeni kanser vakasına rastlandı. Bu yıl kanserden ölenlerin sayısı ise yaklaşık 9,6 milyon. En ölümcül kanser türleri sırasıyla şunlar:

  • Akciğer kanseri: 1,8 milyon ölüm.
  • Kalın bağırsak kanseri: 881 bin ölüm.
  • Mide kanseri: 783 bin ölüm.
  • Karaciğer kanseri: 782 bin ölüm.
  • Meme kanseri: 627 bin ölüm.

Yani insanlık olarak şu hayvanların fedakarlığına daha uzun süre ihtiyacımız olacak.

Geçtiğimiz yıl bir grup Çinli bilimcinin Pakistan’daki bir çöp toplama alanında bulduğu bir mantar türü (Aspergillus Tubingensis) plastik molekülleri arasındaki bağları koparıp kendi yapısındaki miselyumu kullanarak plastiği bölüyor. Bu süreç birkaç hafta sürüyor. Plastiğin doğal şekilde çözünmesi için on yıllar geçmesi gerektiğini düşününce birkaç haftanın pek hükmü kalmıyor. Araştırmanın henüz başlarında olduklarını söyleyen bilimciler, plastik yiyebilen mantarın faydalarını 5 – 10 yıl içinde görebileceğimizi belirtiyor. Günümüzde mantar türlerinin yüzde 93’ünün bilim tarafından keşfedilmediğine, yeryüzünde en az 3 milyon mantar türü olduğuna inanılıyor.

Bir keşif de Atacama Çukuru‘ndan geldi. Peru – Şili Çukuru olarak da bilinen alanda, okyanusun güneydoğusunda yaklaşık 7 kilometre derinlikte yapılan araştırmalarda üç yeni balık türüne rastlandı. Balıklara “Mavi, Pembe, Mor Deniz Salyangozu Balığı” adları verildi.

Uzaya çıkmak gelişmiş ülkeler için ne kadar prestijli ve elzem olsa da işin maliyeti her zaman baş rolü üstleniyor. NASA da maliyete çözüm arayanlar arasında. The Verge‘in haberine göre uzay çalışmalarında marka iş birlikleri de seçenekler arasında. İş o raddeye gelirse marka logolu roketlerin uzaya doğru yol alışını izleyebiliriz.

Japonya Uzay Araştırma Ajansı (JAXA) ise uzaya astronot yerine robot gönderme planı kapsamında robotik şirketi Meltin ile iş birliğine gidiyor. İş birliğinin baş rolünde şirketin daha önce tanıttığı MELTANT robotu var. Uzaydaki ilk testlerin 2020’de yapılması planlanıyor.

Uluslararası Astronomi Birliği (IAU) 2006’da yaptığı gezegen tanımlamasıyla Plüton‘un 75 yıllık ‘kariyerine’ son vermişti. Bu tanımlamaya göre bir gezegenin üç özelliğe sahip olması gerekiyor:

  • Bir yıldızın etrafında bir yörünge üzerinde dönmek.
  • Küreye yakın bir şekle sahip olacak kadar büyük bir kütle çekim barındırmak.
  • Yörüngesi üzerindeki gök taşlarını temizlemiş olmak.

Plüton bu tanımdaki üçüncü maddeye uymadığı için gezegenlikten çıkarıldı. Asıl sebep, Neptün’ün dışında keşfedilen yeni ve büyük gök cisimlerinin de gezegen olarak sınıflandırılmasını engellemekti. Ancak bu kararın üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen tartışmalar asla son bulmadı. Bazı uzay bilimciler gezegen tanımının yetersiz ve eski olduğunu savunuyor. “Aslında hiçbir gezegen yörüngesini temizlemiyor. Bu yüzden bu tanıma göre bilinen gezegen sayısının sıfır olması gerekirdiyen bilimcilerin baskısı sonuç verirse Plüton 12 yıl aranın ardından yeniden eski statüsüne dönebilir.

Hatırlatma: Hafta özetimiz toplam 5 sayfadan oluşuyor.Diğer kategorilere ait gelişmelere aşağıdaki listeden geçebilirsiniz.

Özet Başlıkları

  1. Türkiye ve dünyadan güncel gelişmeler.
  2. Bilim, teknoloji, yazılım, donanım.
  3. Dijital girişimler, yatırımlar, web siteleri.
  4. Dikkat çeken tasarımlar, inovatif ürün ve hizmetler.
  5. Sinema, TV, kültür/sanat gelişmeleri.

2 Yorum

  • Son yıllarda, bazı haber ajanslarının metinlerinde başlayan bir yazım modası çıktı. Sayıların yazılması. Aşırı derecede rahatsız buluyorum bunu. Sizin metnin içinde de var “Bin 300 nüfuslu köyden” Bu kalıp ne kadar anlaşılabilir ve de doğru mu sizce? Bunun yerine “1300 nüfuslu köyden” olması gerekmez mi?

Yorum yazmak için tıklayın

Yorumunuz: