Haftanın Özeti: 213

Genel Gündem

Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölümünün yansımaları devam ediyor. Türkiye’yi, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ı bu cinayete dahil etmeye çalışmakla suçlayan Twitter kullanıcıları, ülkemize karşı boykot çağrısı yaptı. Suudi iş dünyasından isimlerin de katıldığı boykot kampanyasında Türk markaları hedef gösterildi ve Türkiye’nin turizm amaçlı olarak ziyaret edilmemesi istendi. Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, bu cinayet sebebiyle Suudi Arabistan’la olan silah ticaretini iptal etmenin aptalca olacağını vurguladı.

Save the Children (Çocukları Kurtarın Vakfı) tarafından yapılan açıklamaya göre Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon güçlerinin 2015’ten bu yana operasyonlara devam ettiği Yemen’deki iç savaş sebebiyle, açlıktan ölen 5 yaşın altındaki çocukların sayısı 85 bini bulmuş olabilir. En az 150 bin çocuğun daha hayati risk altında olduğunu vurgulayan vakfın Yemen sorumlusu Tamer Kirolos, “Aileler çocuklarının eriyip gittiğini görüyor ve bunu önlemek için ellerinden hiçbir şey gelmiyor” şeklinde konuştu. Birleşmiş Milletler verileri ise 28 milyon nüfuslu ülkede yaklaşık 18 milyon kişinin açlık tehdidi altında olduğunu gösteriyor. Daha önceki özetlerde de değindiğimiz üzere, her hafta içinde “Yemen, kıtlık, çocuk ölümü” gibi kelimeler geçen haberler okuyoruz ve maalesef -en azından şimdilik- bu haberlerin arkası kesilmeyecek gibi görünüyor.

Hindistan‘ın Andaman ve Nicobar adalarında koruma altındaki bölgeleri ziyaret etmeye çalışan ve misyoner olduğu iddia edilen bir Amerikalı okla vurularak öldürüldü. Bu bölgede dünyadan tamamen kopuk halde yaşayan yerli halkla temasa geçmek yasalara aykırı. 50 ila 150 arasında üyesi olduğu tahmin edilen kabilelerin fotoğraflarını çekmek de yasak. Bu düzenlemeler nedeniyle söz konusu cinayeti işleyen kişilerin yakalanarak yargı önüne çıkarılması da mümkün değilJarawa ve Sentinelese olarak adlandırılan iki kabile hala avcı-toplayıcı olarak yaşıyor ve dış dünyayla temasa geçmeleri halinde salgın hastalıklara yakalanmalarından endişe ediliyor. Öldürülen John Allen Chau adlı kişinin, olaydan birkaç saat önce günlüğüne kabileye İsa’yı tanıtmak için gittiğini yazdığı da ortaya çıktı.

Dünya üzerinde Mavi Bölge olarak adlandırılan noktalardaki insanlar en uzun ortalama yaşam süresine sahip ve bu kişilerin spor salonunda ağırlık kaldırmak gibi bir alışkanlığı yok. Onun yerine, tahmin edilebileceği gibi aktif bir yaşam sürüyorlar. Mavi Bölge araştırmacıları, doğal hareketin ömrü uzatmada en etkili yöntem olduğunu ve dünyanın en uzun yaşayan topluluklarında ortak bir alışkanlık olduğunu söylüyor. Tabii ki bu düşünce mevcut bilgi ekonomisinde çok gerçekçi gelmeyebilir. Bizler genellikle gün boyunca bir masada oturup bilgisayar ekranına bakıyoruz. Yine de bu hayata daha fazla hareket katmanın kolay yolları var. Bunların başında da aktif ulaşım geliyor. Araştırmacılar işe gitmenin en sağlıklı yolunun 15 dakika yürümek olduğunu söylüyor. O da mümkün değilse haftada iki saat yürümek bile hastalık riskini azaltıyor ve daha uzun bir ömrün kapısını aralıyor. Her gün yürümek aynı zamanda bunama riskini yüzde 40 azaltıyor.

Hollanda‘da ekonomik sıkıntılar sebebiyle eleman çıkarmak durumunda kalan bir şirket, bu işin psikolojik yükünü çalışanlarının omuzlarına yükledi. 45 kişiden 5’ini çıkarma kararı alan Keytoe adlı pazarlama ve danışmanlık şirketi, bunun için oylama yaptı. Herkes ‘gönderilmesini istediği’ bir ya da daha fazla kişinin ismini kağıda yazdı ve ismi en çok yazılan 5 kişiyle yollar ayrıldı. Onlardan biri olan 23 yaşındaki Raphael Schuler adlı genç adama göre çalışma arkadaşlarının kararıyla kovulmak olayı daha da dramatik hale getiriyor. Bu haber, Dardenne Kardeşler tarafından çekilen ve Türkiye’de İki Gün ve Bir Gece adıyla gösterime giren filmi de şöyle bir hatırlatmış oldu.

Quartz’da yayımlanan ve Google’ın arama eğilimlerine göre cümlelerimizi tamamlama çabasına dayanan haber, dünya genelinde insanların işlerinden çok çektiğini gösteriyor. Çalışma, iş, patron, iş arkadaşı ve ofisle ilgili yapılan aramalar, genel olarak memnuniyetsizliğe ve yüksek stres seviyelerine işaret ediyor. “My work is making me” (İşim beni / bana) ile başlayan aramalar için küçük bir örnek:

  • hasta ediyor / midemi bulandırıyor.
  • depresyona sokuyor.
  • intihara sürüklüyor.
  • hasta hissettiriyor.
  • üzüyor.
  • strese sokuyor.
  • gergin hissettiriyor.
  • sinirlendiriyor.

Yukarıdaki şikayetlere bir yenisi eklenebilir zira çalışanlarına çip taktırmak isteyen şirketlerin sayısı artıyor. Bu işlemin amacının, hangi çalışanın ofisteki hangi kapıları açabileceğini ve hangi belgelere erişebileceğini belirtmek ve böylece işlerin hızlanmasını sağlamak olduğu söyleniyor. Tabii aynı şirketler konunun olumsuz taraflarından pek bahsetmiyor. Çiplerde toplanan bilgiler çalışanların gözetlenmesi için de kullanılabilir. Şirket gerçekten iyi niyetli olsa bile sisteme dışarıdan saldıran kişiler detaylı bilgiler edinebilir. Çipler iş yeri dışında da taşınacağı için mesai sonrasında yapılan aktiviteler de takip edilebilir. “Bizim de başımıza gelir mi böyle bir şey?” sorusu dilinizin ucuna geldiyse konuyu farklı yönleriyle ele alan haberi şurada bulabilirsiniz.

Koren Shadmi

İş hayatıyla devam edelim. Kadınların asla çalışmaması gerektiği düşünülen geri kalmış toplumlara aşinayız ama bazı ülkelerde, bazı iş kollarının ilginç gerekçelerle kadınlara yasak olduğunu yeni öğrendik:

The Atlas tarafından OECD verilerine dayanarak hazırlanan tabloya göre farklı ülkelerde kadın istihdam oranları:

Stockholm Üniversitesi ve Güney Karolina Üniversitesi’nden araştırmacılar ABD ve Avrupa’da 60 bin kişinin verilerini inceleyerek kişinin toplum yanlısı tavrının (başkalarının iyiliği için çabalamasının) onun para ve çocuk sahibi olmasındaki etkisini belirlemeye çalıştı. Önceki araştırmalar toplum yanlısı davranışın psikolojiye olumlu etki ettiğini gösterirken bu çalışmada maddi gelire ve çocuk sayısına bakıldı. İncelenen 5 farklı grupta da bencil kişilerin en fazla kazananlar arasında yer almadığı ve en az sayıda çocuğa sahip olduğu görüldü. Bu sonuçları doğrulayan pek çok atasözü de var tabii.

Dell Technologies aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 17 ülkeden 12 binden fazla lise ve üniversite öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirdiği Z Kuşağı Araştırması‘nın sonuçlarını paylaştı. 1996 sonrasında doğan kuşağın çalışma hayatına dair düşüncelerine ışık tutmaya çalışan araştırmadan birkaç not:

  • Katılımcıların yüzde 98’i teknolojinin eğitimlerinin bir parçası olduğunu söylüyor.
  • Yüzde 80’i son teknoloji neyse onu kullanarak çalışmak, yüzde 46’sı teknolojiyi araştırıp geliştirmek istiyor.
  • Yüzde 80’i teknolojinin ve otomasyonun ayrımcılığı önleyerek daha eşit koşullara sahip bir çalışma ortamı sağlayacağına inanıyor.
  • Yüzde 89’u insan-makine ortaklıklarına dayalı bir çağa girmekte olduğumuzu düşünüyor.
  • Yüzde 68’i ortalamanın üzerinde kodlama becerisine sahip olduğunu belirtiyor.
  • İş arkadaşlarıyla iletişimde yüz yüze olmayı tercih edenlerin oranı yüzde 43. Kısa mesaj ise bu tercih sıralamasının sonunda yer alıyor.
  • Yüzde 53’ü iş yerine gitmeyi evden çalışmaya tercih ediyor.
  • Yüzde 58’i bağımsız çalışmak yerine bir ekibin parçası olmak istiyor.

Çevrimiçi araştırma şirketi DORinsight 30 Ekim – 6 Kasım tarihleri arasında, 6 bin 970 kişinin katılımıyla Satın Alma Davranış Değişiklikleri başlıklı bir araştırma gerçekleştirdi. Tüketicilerin gelecekten umutlu olduğu ve şimdilik bazı kalemlerden tasarruf etmeye başladığı görülüyor.

  • Katılımcıların yüzde 45’i önümüzdeki dönemde maddi durumlarının daha iyi olacağını düşünürken yüzde 30’u aynı kalacağını, yüzde 25’i ise daha kötü olacağını belirtiyor.
  • Türkiye’nin en büyük sorununun enflasyon olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 42, işsizlik olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 25, döviz kuru olduğunu düşünenlerinki ise yüzde 23.
  • Katılımcıların yüzde 39’u Dolar’ın düşeceğine inanırken, yüzde 33’ü bu seviyelerde kalacağı, 28’i de yükseleceği görüşünde.
  • “Döviz ve enflasyondan kaynaklı gelir kaybınızı nasıl telafi ediyorsunuz?” sorusunun cevabı yüzde 74 ile daha az harcama yapmak, yüzde 22 ile kredi kartına borçlanmak, yüzde 19 ile geçmiş birikimlerden yararlanmak şeklinde. Ailesinden destek aldığını söyleyenlerin oranı da yüzde 12.
  • Katılımcıların yüzde 70’i teknolojik ürün harcamasından, yüzde 69’u giyim harcamasından, yüzde 68’i yeme-içme ve eğlence harcamasından kıstığını söylüyor. Onları yüzde 32 ile araç / yakıt harcaması ve yüzde 26 ile mutfak harcaması takip ediyor.
  • Son dönemde mutfak harcamalarında bakliyata yöneldiğini söyleyenlerin oranı yüzde 63, sebzeye yöneldiğini söyleyenlerinki ise yüzde 67.

Bu haftayı muhtemelen farklı illerdeki depolara yapılan baskınlarla ve bu baskınlarda ele geçirilen soğanlarla hatırlayacağız. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, sadece Polatlı’daki baskınlarda ‘depolanmış halde’ 50 bin tondan fazla soğanın tespit edildiğini; fırsatçılığa ve stokçuluğa asla izin verilmeyeceğini açıkladı. Kuru soğan uzun süredir “market ve pazar fiyatları el yakıyor” temalı haberlerin baş köşesindeki yerini koruyordu.

BusinessHT, Metro toptancı marketlerinin verilerine dayanarak Türkiye’de farklı gelir gruplarının beslenme alışkanlıklarını yansıtan bir infografik hazırladı. Net olarak görülüyor ki pilav bizim dostumuzdur, arkadaşımızdır.

Tarım ve hayvancılık denilince akla ilk gelen ülkelerden biri olan İsviçre yeni bir referandum için bugün sandık başına gidiyor: İnekler boynuzlu mu olsun, boynuzsuz mu? Armin Capaul adlı 66 yaşındaki çiftçi, yıllardır bunun mücadelesini veriyordu ve nihayet 100 bin imza toplayarak konuyu referanduma götürmeyi başardı. İneklerin boynuzlarıyla daha iyi iletişim kurduklarını düşünen Capaul, devletin uzun boynuzlu inek besleyen çiftçilere daha fazla yardım fonu ayırması gerektiği görüşünde. Evet, haberi okuyunca zihin yaklaşık olarak şu kıvama geliyor ama durum böyle:

Yunanistan’da ise ‘kırmızı altın’ olarak tanımlanan safran önemli bir gelir kaynağı olarak ‘yeniden’ keşfedilmiş durumda.

Hatırlatma: Hafta özetimiz toplam 5 sayfadan oluşuyor.Diğer kategorilere ait gelişmelere aşağıdaki listeden geçebilirsiniz.

Özet Başlıkları

  1. Türkiye ve dünyadan güncel gelişmeler.
  2. Bilim, teknoloji, yazılım, donanım.
  3. Dijital girişimler, yatırımlar, web siteleri.
  4. Dikkat çeken tasarımlar, inovatif ürün ve hizmetler.
  5. Sinema, TV, kültür/sanat gelişmeleri.

4 Yorum

  • merhaba, “75 desibel olarak (bir araba kapısının kapanma sesi kadar)” cümlesinde yanlışlık var.

    Konuşma sesi 40-60 dB
    Bağırma sesi 80-90 dB
    Uçağın kalkışı 120-140 dB
    Tüfek patlaması (yakın Mesafe) 130 dB dir.

  • Evet, haberi okuyunca zihin yaklaşık olarak şu kıvama geliyor daki linki yanlis olabilir cunku komik bir resim beklerken yine haberin linki geliyor

Yorum yazmak için tıklayın

Yorumunuz: