Yeni ‘iki dakikalık nefretimiz’: sosyal medya

Jon Evans'ın kaleme aldığı, sosyal medyadaki nefret dolu içerikler ve bunların yol açtığı sorunlar konulu yazı sosyal medya kullanımımıza ışık tutuyor.

Haber Özeti

Tam Sürüm

TechCrunch yazarı Jon Evans’ın kaleme aldığı, sosyal medyadaki nefret dolu içerikler ve bunların yol açtığı sorunlarla ilgili yazı ilgimizi çekti. Genelde bu tarz içerikleri daha genel ifadelerle çevirerek haberleştiriyoruz. Bu kez yazının etkisini kaybetmemesi adına olduğu gibi çevirme kararı aldım. (Aşağıdaki yazıda geçen birinci tekil şahıs ifadeleri Jon Evans’ın ifadeleridir.) Evans yazısının içine 1984 romanındaki nefret seanslarının anlatıldığı bölümlerden alıntılar yerleştirmiş. Ben bu bölümleri çevirmedim ama eğer bugüne kadar okumadıysanız 1984 ve Cesur Yeni Dünya gibi distopya romanları, günümüz toplumunun geldiği noktayı şaşırtıcı bir tutarlılıkla, onlarca yıl öncesinden tahmin etmeleri bakımından oldukça etkileyicidir ve okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Önce Facebook’ta ya da Twitter’da görüyorsun. Nefret edilesi bir şey: bir fotoğraf, bir video ya da bir tweet. Yanında da bu durumun nasıl aşağılık ve kabul edilemez olduğunu anlatan öfke ve nefret dolu bir yazı. Öfke içinde yükseliyor. Nasıl yükselmesin? Bu öfke için yetiştirildin. Hepimiz öyle. Öfke bombaları, içimizde pimlerinin çekilmesi için bekliyor.

Genelde bu öfkeyi alevlendiren şeyi incelediğimizde bunun en çok değer verdiğimiz, kendimizi tanımlarken en çok kullandığımız inançlarımıza yöneltilmiş bir saldırı olduğunu görüyoruz.

Bu öfkenin yalan haberler yüzünden ortaya çıkmadığını belirtmekte fayda var. Bazen öyle oluyor olabilir ama genellikle sebep farklı. O kötü niyetli kişiler orada bir yerde ve davranışları genellikle öfke dolu. Belki daha ergenlerdir, belki politikacılar, belki ünlü birileri belki de bugünün algoritma dalgaları arasında bir şekilde ön plana çıkmış rastgele kişilerdir.

Tabii ki konu hakkında etraflıca bilgiye sahip değilsin. Hiçbir zaman sana etraflıca bilgi verilmez. Ama bazen konuya hakim olmana gerek yoktur ve bazen, bilgiyi edindiğinde bu sadece dört bir yandan sana doğru gelen daha fazla nefretin ortaya çıkmasına sebep olur. Ailenin, arkadaşlarının, tanıdıklarının durmadan retweet’ledikleri ve paylaştıkları nefretler…

Peki bu hikayelerdeki kişiler bu dünyadaki en kötü kişiler mi? Tabii ki değil. En kötü insanlar işlerini göze görünmeden, kameralardan uzakta yaparlar. Hikayelerdeki kişilerin en önemli özelliği ise simgesel özellikleri olmasıdır. Nefret ettiğimiz her şeyin bir temsilcisi haline gelirler. Bu Simgeler artık insan olarak algılanmadıkları için, herhangi bir şekilde bunlara yönelik şefkatin nefretimizin önüne geçmesi mümkün değildir.

Bakın sempati demiyorum. Tabii ki hikayelerdeki nefret edilesi kişilere sempati duymamalısınız. Ama sempati ve şefkat iki farklı şeydir. Şefkat, nefret edilesi şeyler yapan kişilerin bile senin gibi bir insan olduğuna ve onların hayatlarının da çoğunlukla kendi kontrollerinde olmayan şeyler tarafından yönetildiğine inanma isteğidir.

Ancak sosyal medya denilen kara büyü nefretimizi baltalayabilecek tüm şefkati söküp atıyor; tıpkı videolardan asıl hikayeyi, fotoğraflardan asıl açıklama metinlerini söküp attığı gibi.

Her bir nefret dalgası, bir öncekinden daha kolay bir şekilde ortaya çıkıyor çünkü artık beynimizde geçeceği yollar hazırlanmış, yağlanmış, zımparalanmış oluyor. Nefret artık bir kas hafızasına dönüşüyor. Yakında o hikayedeki kötü insanlar insanlıktan çıkacak ve otomatik olarak şefkat gösterilme hakkını yitirecekler. Nefretin bir parçası olduğunda kendin de daha nefret dolu birine dönüşüyorsun. Tabii ki amacın bu değil. Tabii ki bundan  daha iyi biri olduğunu, doğru yolda olduğunu biliyorsun.

Ancak doğru yolda olmak ile nefret dolu olmak zaten birbirinden bağımsız değil. Aksine bu ikisi çok yakın bir ilişkiye sahip. Hatta birbirini besleyen bir kısır döngü halinde kısa sürede bir hortuma dönüşüyorlar. (“Ben haklıyım ve ondan nefret ediyorum! Ondan nefret ediyorum çünkü ben haklıyım!”).

İnternet üzerinde yaşanan bu nefret dalgalarının hedefleri geçersiz olduğu için kötü olduğunu söylemiyorum. Bazen gerçekten öyle oluyor ama demek istediğim bu değil. Asıl konu, bunlara dahil olmanın yarattığı zararlar; hem sana, hem de bize. Hedefleri gerçek olsa bile…

Bu kulağa garip ve çılgınca gelecek belki ama bir teklifim var. Belki öfkeni ve nefretini paylaşmak için tweet’ler yazmayı ve paylaşımda bulunmayı kesmeni istemek çok büyük bir şey. Peki şöyle yapsak nasıl olur: eğer bu öfke boşalmasına dahil oluyorsan, bunun hemen ardından dengeleyici, küçük bir paylaşımda bulun ve bu kadar derinden karşı çıktığın kişiye karşı şefkat gösteren -sempati değil, anlayış değil, şefkat- bir şeyler söyle. Hiç belli olmaz, belki bu bir alışkanlığa dönüşür.

Kaynak: TechCrunch

TechCrunch yazarı Jon Evans'ın kaleme aldığı, sosyal medyadaki nefret dolu içerikler ve bunların yol açtığı sorunlarla ilgili yazı ilgimizi çekti. Genelde bu tarz içerikleri daha genel ifadelerle çevirerek haberleştiriyoruz. Bu kez yazının etkisini kaybetmemesi adına olduğu gibi çevirme kararı aldım. Yazının tamamını ve referansta bulunduğu 1984 romanını okumanızı tavsiye ederim. Kısaca özetleyecek olursak Jon Evans sosyal medyadaki paylaşımlarla birlikte artan nefretin zamanla insanlıktan çıkardığımız kişilere yöneltildiğini ve bu durumun hem bize hem de topluma zararı olduğunu söylüyor. Evans'ın ilginç de bir teklifi var: öfke dolu bir paylaşımda bulunduğunuzda, hemen ardından o öfke duyduğunuz kişiye şefkat gösteren başka bir paylaşım yapın. Aslında çok basit bir şey ama uygulaması aynı derecede basit olmayabilir. Evans ise bunun bir alışkanlığa dönüşebileceğini düşünüyor.

1 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Yorumunuz:

e-Bülten Aboneliği