Ölümden sonra dijital ortamda hayata devam etmek yakın gelecekte gerçek bir ihtimal haline gelebilir ancak bu durum sizin yararınıza olmayabilir. Hayatımız boyunca oluşturduğumuz veriler, biz öldükten sonra sevdiklerimizin acısını dindirmek ya da bilgilerimizi gelecek nesillerle paylaşmak için kullanılabilir. Bu fikir, bilincini dijital ortama aktarıp sonsuza dek makinelerde yaşama hayali kuranlar için pek tatmin edici gelmeyebilir ama çok da uzak olmayan bir gelecekte ölen kişilerin sanal versiyonlarının yaratılmaya başladığını görebiliriz. Bu konu ile ilgili ilk adımlar atılmaya başladı bile.
Rus yapay zeka girişimi Luka’nın kurucularından Eugenia Kuyda, arkadaşını bir trafik kazasında kaybedince, bir yapay sinir ağı ile çalışan sohbet botunu ortak mesajlarını kullanarak eğitti ve botun arkadaşını taklit etmesini sağladı. Gazeteci ve amatör yazılımcı James Vlahos daha kapsamlı bir yaklaşımla, ölümcül bir hastalığa yakalanan babasıyla uzun röportajlar yaparak öldüğü zaman dijital bir klonunu yaratmak için veriler topladı.
Kendi yapay zekalı avatarını yaratacak bilgisi ve vakti olmayanlar için ise Eternime adlı girişim sosyal medya gönderileri ve etkileşimlerinin yanı sıra temel kişisel bilgileri toplayarak bir kopyanızı yaratıyor. Bu kopya siz öldükten sonra akrabalarınız ve arkadaşlarınızla etkileşim kurabiliyor. Bu hizmet şimdilik çok az kişiyle beta çalışması yürütüyor ancak 40 bin kişi kendi avatarlarını yaratmak için sıraya girmiş durumda. Yani bir piyasa olduğunu söylemek mümkün.
Rahatlatıcı mı yoksa ürkütücü mü?
Black Mirror dizisinin ‘Be Right Back‘ bölümünü izlediyseniz tüm bu girişimler size bu bölümü hatırlatmış olabilir. Dizide eşini kaybeden bir kadın, bir şirkete eşinin verilerini verip gerçekçi bir robot sipariş ediyor, eşini kaybetmenin acısını bu şekilde dindirmeye çalışıyordu. Ancak kaybedilen kişinin bir taklidinin kişiye bu acılı dönemde yardımcı mı olacağı yoksa hayatına devam etmesine engel mi olacağı bir netlik kazanmış değil. İnsanların, kendilerini taklitlere çok fazla kaptırarak yakınlarını kaybettiklerini kabullenememelerinden endişe ediliyor. Öte yandan, taklitlerin insanlara kaybettikleri kişilerin aslında tamamen gitmediği, hala insanların anılarında yaşadığı hissini vererek acılı süreci rahatlatacağı da düşünülüyor.
Şu anda dijital ‘dirilme’ sevilen kişiyi hatırlamak için bir araç olarak görülse de bazı çalışmalar insanların deneyim ve uzmanlığını muhafaza etmek için bu yöntemin kullanılabileceğini gösteriyor. MIT’nin hazırladığı Augmented Eternity (Artırılmış Sonsuzluk) projesi, yapay zekanın kişinin dijital ayak izlerini takip ederek o kişinin bilgi birikimi ve kişiliğini oluşturan bileşenleri elde edebileceği bir sistem üzerinde çalışıyor.
Proje yöneticisi Hossein Rahnama şimdiden, öldükten sonra şirketine danışmanlık yapmaya devam etmek isteyen CEO’larla çalıştıklarını söylüyor. Hatta ölene kadar beklemenize de gerek yok. Uzmanlar, aynı anda daha fazla kişiye yardımcı olabilmek için kendi klonlarını da yaratabilirler. ‘DoNotPay‘ adlı sohbet botu, yaratıcısının yasalar hakkındaki bilgisini milyonlarla paylaşmasını sağlıyor. Bu klonlar yakında sıradan sohbet botlarının ötesine de geçebilir. Hollywood şimdiden en önemli yıldızlarının üç boyutlu taramalarını oluşturmak için milyonlarca Dolar harcamaya başladı. Böylece sanatçıların öldükten sonra da çalışmaya devam etmesi sağlanacak. Benzer bir çalışma, hayatını kaybeden müzisyenleri hologram halinde sahneye çıkarmak için şimdiden uygulanıyor. Tupac, Michael Jackson ve Amy Winehouse gibi sanatçıların hologramları, konserlerde hayranlarıyla buluşuyor.
Bu fikrin popüler olması oldukça anlaşılabilir. Stephen Hawking ya da Steve Jobs’ı, bilgeliklerini bizimle paylaşmaları için yeniden aramıza getirebildiğimizi düşünün. Hatta dünyadaki tüm büyük düşünürlerin deneyim ve bilgilerini bir araya getiren bir yapay zeka olduğunu ve buna dilediğiniz zaman erişebildiğinizi düşünün.
Ama bunları hayata geçirmek için hala önümüzde büyük engeller var. İlk büyük problem veri. Günümüzde yaşayan çoğu insan hayatının önemli bir kısmını bilgisayarlar hayatımızın içine bu kadar dahil olmadan önce yaşadı. Bir kişinin gerçekçi bir yansımasını yaratabilmemiz için o kişinin son 10-15 yıl içinde doğmuş ve hayatı boyunca bilgisayar ve interneti kullanmış olması gerekiyor.
Tüm bu şartlar sağlansa bile, kişinin internette kendisini doğru temsil ettiğinden emin olmak da mümkün değil. Özenle hazırlanmış Instagram profilleri ve dikkatlice seçilmiş kelimelerle yazılmış iş e-postaları insanların karmaşık gerçekliklerini yansıtmak için yeterli olmayacaktır.
Belki de birinin bilgi ve deneyimini depolayan bir sistem yaratmak istiyorsak, karakterini birebir yansıtmak çok da önemli değildir. Ancak bu klonlar durağan varlıklar olacaklar. Gerçek insanlar sürekli öğreniyor ve değişiyor. Dijital bir avatar bir kişinin karakteri ve fikirlerinin, kişi öldüğü noktada kaydedilmiş bir görüntüsünden ibaret olacak. Çevrelerindeki dünyaya adapte olamamaları, bu klonların kullanılabilirlik süresini ciddi anlamda azaltıyor.
Kararı kim verecek?
Tüm bu olumsuzluklar insanların ölen kişileri dijital olarak canlandırmaya çalışmasına engel olmayacak. Peki kişi öldükten sonra dijital yaşamı hakkında kararları kim verecek? Kişinin ölmeden önceki ifadeleri mi, ailesi mi yoksa verileri elinde bulunduran şirket mi?
Çoğu ülkede bu durumla ilgili kanunlar çok net değil. Google ve Facebook gibi şirketler, kullanıcıya ölmesi durumunda verilerini kimin kontrol edebileceğini belirleme fırsatı veriyor. Ama böyle bir seçim yapmadıysanız o zaman sanal kalıntılarınıza ne olacağı, bulunduğunuz ülkenin yasaları ve teknoloji şirketinin kullanım kuralları tarafından belirleniyor.
Bu düzenleme eksikliği verilerin kötüye kullanımı ile sonuçlanabilir. Ölmüş birinin sesi onun yakınlarını yanlış yönlendirmek için etkili bir araç olabilir. Güvenilir uzmanların dijital kopyaları, kötü niyetli kişilerin kendi görüşlerini yaymaya çalışması için kullanılabilir.
Yani açık ve yoruma yer bırakmayan kurallar konması gerekiyor. Oxford Üniversitesi araştırmacıları, dijital kalıntılarımıza, tıpkı müzeler ve arkeologların buldukları ölü bedenler ve kalıntılarına davrandıkları gibi davranılmasını sağlayacak etik yönergeler hazırlıyor. Buna göre ölen kişilerin kalıntılarına, onların itibarını zedelemeyecek ve toplum yararına olacak şekilde davranılacak.
Bu tarz yönergelerin gerçekten yasalaştığını görür müyüz bilinmez. Ama dijital yaşamımızın cennete mi yoksa cehenneme mi döneceğini belirleyecek olanlar da bu yasalar gibi görünüyor.
Yorumunuz: