Alvin Toffler‘ın 1970’te yayınladığı ve zamanında çok satanlar listesine giren “Şok: Gelecek Korkusu“ (Future Shock) kitabında kurguladığı gelecek günümüz dünyasına oldukça benziyor. Toffler, internetin, paylaşım ekonomisinin, merkezi bürokrasi yerine adhokrasi üzerine kurulan şirketlerin doğuşunu, toplumda oluşacak sosyal karmaşayı ve teknoloji hakkında oluşabilecek endişeleri öngördü. Bununla birlikte insan – teknoloji arasındaki evrilen ilişkinin toplumları ve ekonomileri nasıl değiştireceğini tahmin etti.
Dünya Ekonomik Forumu‘nun Küresel Gelecek Konseyi, Toffler gibi teknoloji ve toplum arasındaki ilişkinin 2030 yılında gelebileceği yeri inceliyor. İşte 2030’a yöneltilen 4 soru:
Daha geniş bağlanabilirlik sağlayabilir miyiz?
Birçok kişi internetin gelecekte neredeyse her yerde olacağını düşünüyor. Yalnızca bilgisayar ve telefonlarımızda değil, nesneler ve yapıların da internete bağlı olacağı aşikar. Uzmanlar internetin gelecekte yaptığımız işlerle derin bir şekilde bağlantılı olacağını ama elektrik gibi arka planda ve daha az görünür hale dönüşeceğini söylüyor. İnterneti kullanacak düzeyde okuma yazması olmayanlar bile böylece dijital materyalleri ve uygulamaları sesleriyle kullanabilecek. Bunun eşi benzeri görülmemiş bir bilgi ve öğrenme genişlemesini tetikleyeceği düşünülüyor.
Bu durum yeni imkanlar sağlasa da, ekonomik ve sosyal sorunlara neden olabilir. Şeylerin İnterneti’ni bu derecede bir araya getirmek için tarihte görülmemiş bir koordinasyon ve yazılım bilgisi gerekiyor. Böylesine karmaşık sistemde bir şeyler bozulduğunda kimsenin o sistemi nasıl düzelteceğini bilmemesi gayet olası. Bu da bazı kötü amaçlı kişilerin uzaktan büyük ölçekli toplumsal aksamalar yaratabileceği anlamına geliyor. Dolayısıyla bazı zor sorularla karşı karşıyayız. Aksama durumunda karmaşık sistemler ne tür yedeklemeye sahip olmalı? Bu sistemler nasıl ve kimler tarafından korunmalı? Nesneler evrensel bir ağın parçası olduğu ve saldırıların hızlı bir şekilde yayılabildiği durumda sorumluluk tekrardan nasıl tanımlanmalı?
Daha anlamlı işler yaratabilecek miyiz?
Teknolojiyle ortaya çıkan değişimlerin yok ettiğinden daha fazla iş oluşturup oluşturamayacağı veya geleneksel iş becerilerinin yeni ve daha değerli işler doğrultusunda geçerliliğini koruyup koruyamayacağı konusunda bir fikir birliği yok.
Gelecekteki değişimlere okulların ve iş eğitimlerinin uyum sağlaması oldukça önem taşıyor. Birçok kurum çevrimiçi video veya hem çevrimiçi hem de sınıf deneyimini sağlayan hibrit kurslarla farklı eğitim yöntemlerini benimsemeye başladı. Ayrıca öğrencinin performansı ve kurstaki yeterliliği yapay zeka sistemleriyle denetlenerek eğitimin kalitesi artırılabilir.
Peki eğitimin uyum sağlaması yeni işler için yeterli olacak mı? Bu yeni ekonominin hangi yetenekleri ödüllendireceğine bağlı. Pew Research Center‘ın yaptığı araştırma, önemli sayıda uzman en iyi eğitim programlarının nasıl yaşam boyu öğrenci olunacağını öğreten programlar olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte bazı uzmanlar insanların edindiği yeni becerileri ölçmek için gelecekte alternatif yeterliliği ölçme sistemlerinin ortaya çıkacağını söylüyor.
Uzmanlar ayrıca makinelerin ve otomasyonun yakın bir zamanda kopyalayamasının zor olduğu belirli insan yeteneklerini ele aldı. Bunlar, sosyal ve duygusal zeka, yaratıcılık, ortak çalışma, soyut düşünme, karmaşık iletişim becerileri ve farklı ortamlarda başarılı olma yeteneklerini içeriyor. Okul ve üniversitelerin bu teknik olmayan becerileri öğrencilerine kazandıracak şekilde kendini değiştirmeyi başarıp başaramayacağı şu an belirsiz gözüküyor.
Güven ve hakikat tekrardan diriltilebilir mi?
Güven; sosyal, ekonomik ve politik bir güç. Güven ve sosyal sermaye üzerine yapılan birçok araştırma, güvenin sağlık, kolektif problem çözme, ekonomik gelişim ve sosyal bağlılık ile ilişkilerini ortaya koyuyor. Güven aynı zamanda arkadaşlığın can suyu. Dolayısıyla güven toplumdan silindiği zaman, şiddet ve kaos dahil olmak üzere her türlü toplumsal sıkıntı baş göstermeye başlıyor.
İnsanların interneti kullanma şeklinin güveni aşındırmaya başladığına dair önemli bir endişe var. Öte yandan birçok kişi sahte haber ekosisteminin insanların derin içgüdülerini avladığından kaygılanıyor. Kendi dünya görüşlerine uygun bilgilerden öteye gitmek ve rahatlıktan kaçmak istemeyen insanları teknoloji artık tespit edip, onları yönlendirebiliyor.
Sosyal ve örgütsel inovasyonlar yeni sorunları ne ölçüde hafifletebilir?
Bu toplumsal değişim ile birlikte insanlar, gruplar ve organizasyonlar uyum göstermeye mecbur kalacak. Toplu hareketin ve bu hareketten doğan gücün bazı temel yönleri sosyal ağların toplumsal güç haline gelmesiyle çoktan değişmeye başladı. Bu sosyal ağlar hem bilgi paylaşımı hem de başkalarını harekete geçirme amacıyla kullanılıyor. Dahası, niş sorunlardan iklim problemi gibi küresel sorunlara kadar odaklanmaya olanak sağlıyor.
Önümüzde birçok soru var: Bilgilerin sahibi kim? Bu bilgileri kim kullanabilir ve bu bilgilerden kim para kazanabilir? Otonom araçlar gibi bir bilgi işlem sisteminde sorun çıktığında sorumlu kim? Gözetim ile mahremiyet arasındaki çizgiyi nereden çizeceğiz? Birisinin iş durumunu, kredi almayı hak edip etmediğini, sigorta durumunu incelerken hangi kişisel bilgiler kullanılmalı? Toplumda ne olduğuna karar veren algoritmaları kim kontrol edecek?
2030’a kadar önümüzde uzun bir yol ve cevap bekleyen birçok soru var. Bunları cevaplamak için önümüzdeki fırsatları değerlendirmeliyiz.
Yorumunuz: