Facebook ve Google’ın elindeki verilerimiz hakkında neden endişelenmeliyiz?

The Next Web yazarı Abhimanyu Ghoshal, Google ve Facebook gibi şirketlerin verilerimize sahip olmasının ne gibi ciddi sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz haftalarda gündemi meşgul eden çok önemli bir konu vardı; Cambridge Analytica skandalı. Cambridge Analytica adlı şirketin, 87 milyon Facebook kullanıcısının verisini kendi rızaları olmadan kullandığı ortaya çıkmıştı. Köşe yazarı Christopher Mims de, Google’ın hakkımızda en az Facebook kadar fazla veriye sahip olabileceğini öne süren makalesini yakın zamanda yayımladı. Dolayısıyla hem Facebook hem de Google’ın elindeki verilerimiz hakkında konuşmanın vakti geldi de geçiyor bile.

Peki şirketlerin hakkımızda yüklü miktarda veriye sahip olması bizi neden endişelendirmeli? Çünkü verilerimiz şirketlere ve hükümetlere fayda sağlayabilecek çok çeşitli şekillerde kötüye kullanılabilir. Ne yazık ki çoğunluğumuz çok büyük çapta veriyle nelerin elde edilebileceğini bilmiyor.

Bir web tarayıcısı veya mobil telefon kullanırken hakkınızda ne tür bilgilerin kaydedilebileceğini öğrenmek önem arz ediyor. Bazen bazı hizmetlere kaydolmanıza veya giriş yapmanıza bile gerek kalmadan hakkınızda bilgi toplanabiliyor.

Bugün kullanılan araçlar sayesinde bir şirket, internet kullanan biri hakkında detaylı bilgiler edinebiliyor. Bizler çeşitli çevrimiçi hizmetlere kaydolarak şirketlerin işini kolaylaştırmış oluyoruz. Bir yere kaydolurken sunulan ‘kullanım şartları’ listesini hiç okumayan çok sayıda insan var. Bir şirketin veya bir grubun elinde ne kadar çok veri olursa, hedefine ulaşma ihtimali de o kadar yüksek oluyor. Mesela Rusya’nın son yapılan ABD başkanlık seçimine müdahale edişini ele alalım. Eğer bilinçli biriyseniz ve bu tür eylemlerin farkındaysanız, yabancı bir hükümetin sizin siyasi görüşünüzü sahte haberler ve yanıltıcı reklamlarla etkilemeye çalışması sizin için pek sorun teşkil etmeyebilir. Ancak bu tür çalışmaların farkında olmayan ya da etkilenmeye son derece müsait olan sayısız insan var. Verilerdeki trendleri araştırarak hangi grubunun kolayca manipüle edilebileceğini anlayıp bu gruplara yanıltıcı bilgiler ve sahte haberler sunulabiliyor. Ne yazık ki bu yöntem işe arıyor.

Günümüzde Cambridge Analytica gibi bir şirket var olabiliyor çünkü artık çok fazla veri var. Böyle bir iş modeli 10 yıl öncesine kadar yoktu. Eğer bir şirket bugün böyle bir şey yapabiliyorsa, veri analizi şirketlerinin bundan beş ya da on yıl sonra neler yapabileceğini hayal etmek bile korkunç geliyor. Sonuç olarak, verilerimizi ilgilendiren bir şeye imza atarken daha dikkatli olmalı ve verilerimizi kime verdiğimize konusunda daha bilinçli olmalıyız.

Öte yandan şirketlerin veri toplama, kullanma, paylaşma ve satma biçimlerini düzenlemeyi de ciddi şekilde düşünmemiz gerek. Cambridge Analytica tarzı bir skandal bundan beş yıl sonra gerçekleşse, şu anda uğraştığımızdan çok daha fazla uğraşmamız gerekir. 25 Mayıs’ta yürürlüğe girecek Genel Veri Koruma Düzenlemesi, insanların istismar edilmesini önlemek adına güzel bir örnek teşkil ediyor. Bu düzenleme kapsamında, insanların mahremiyetini korumayan şirketler sert cezalarla karşı karşıya kalacak.

Teknoloji geliştikçe, verinin değeri de artmaya devam edecek. Şirketleri düzenleme şeklimizi değiştirmedikçe mahremiyetimizi korumak da giderek güçleşecek. Facebook gibi şirketlerin nasıl işlemesi gerektiğine dair bugün konuştuğumuz ve tartıştığımız şeyler, bu şirketlerin ileride nasıl çalışacağının temelini oluşturacak. İşte bu yüzden verimizin ne kadarına kimin sahip olduğu ve o veriyle ne yaptığı gibi detaylar son derece önemli.

Kaynak: The Next Web


Yorumunuz: