Her gün organ nakli bekleyen bir çok hasta, uygun organ bulunamadığı için hayatını kaybediyor. Bilimciler laboratuvarda organ geliştirmek için çalışma yürütüyor ancak insanlara nakledilebilecek organların üretilmesi için bu organların laboratuvar ortamından ziyade bir canlının bünyesinde yetişmesi daha etkili bir yöntem. Eğer Kazuo Ishiguro’nun distopik romanı ‘Beni Asla Unutma’da olduğu gibi, organlarını kullanmak için klon insanlar yetiştirmeyeceksek geriye tek bir seçenek kalıyor: hayvanların vücudunda insan organları yetiştirmek.
Oldukça karmaşık bir işlem olsa da bu alanda bazı gelişmeler yaşanıyor. Stanford Üniversitesi bilimcileri, henüz embriyo aşamasındaki domuzların vücuduna insan kök hücreleri yerleştirdi. Bu domuzların daha sonra içinde az miktarda da olsa insan hücresi bulunan organlar geliştirmeye başladığı görüldü.
Bu gelişme bilimsel açıdan heyecan verici olsa da etik alanında ciddi tartışmaları da beraberinde getiriyor. Adını yarı aslan yarı keçi olan Kimera adlı mitolojik yaratıktan alan bu tür canlıların, insan türünün saflığına gölge düşürdüğü düşünüldüğü için üretilmesine karşı çıkılıyor.
İnsan mı? Domuz mu?
Ayrıca bu canlıların şu anda çok düşük oranda da olsa(100 binde 1), kısmen insan olduğu belirtilirken gelecekte yarı insan yarı domuz (ya da başka bir hayvan) şeklinde canlıların yaratılmasının etiğe uygun olmadığı savunuluyor. Daha da sorunlu bir durum, bu hayvanların beyinlerinin insan beyni gibi çalışması ve örneğin maymun bedeninde yaşayan bir insan üretilmesi. Bizim gibi düşünüp iletişim kurabilen bir canlının bir hayvanın bedeninde yaşaması bir çok soruyu da beraberinde getiriyor: “Bu canlı bir hayvan mı yoksa insan mı?”, “İnsan olmanın sınırları tam olarak nerede çiziliyor?”, “Vücudunda ne kadar insan hücresi bulunduran canlı insan olarak kabul edilmeli?”
Elbette bilimcilerin amacı insanlığın gelişimine katkıda bulunmak ancak böylesine hassas bir konuda insanların nasıl ikna edileceği şu anda bir soru işareti. Araştırmada yer almayan bir Stanford Profesörü Hank Greely “Konu her ne kadar tartışmalı olsa da, amacın insanlar için organ üretmek ve insan hayatını kurtarmak olduğunu söylediğinizde neredeyse her zaman haklı görülüyorsunuz.” diyor.
Fare sıçan kimerası daha başarılı
Bu alanda bir başka gelişme de fareler ve sıçanlar üzerinde yapılan deneylerde gerçekleşti. İnsan ve domuzla karşılaştırıldığında çok daha fazla ortak özelliği bulunan ve genetik açıdan birbirine benzeyen bu hayvanlardan oluşturulan kimeralar, hem fare hem sıçan hücresi taşıyordu. Hayvanın beyin dahil pek çok organında sıçan hücrelerine rastlandı. hücrelerin en yoğun olarak görüldüğü organ ise yüzde 10 ile kalp oldu.
Fare-sıçan kimerasının daha başarılı olmasının sebebi hayvanların benzerliğinin yanı sıra, CRISPR gen düzenleme tekniğinden yararlanılmış olması. Fareye enjekte edilen kök hücrelerin genetiği, normalden daha baskın olacak şekilde düzenlendi. Böylece sıçan hücrelerinin daha fazla yayılması sağlandı.
Diyabet tedavi edildi
Bilimciler ayrıca sıçan yumurtalarına fare kök hücresi de enjekte ederek kimeralar oluşturdu. Bu hayvanların geliştirdiği pankreaslar diğer farelere nakledilebilecek durumdaydı. Bu şekilde nakledilen bir pankreas sayesinde faredeki diyabet hastalığı tedavi edildi.
İnsanlar için bu tarz gelişmelerin yaşanması mümkünse bile yakın gelecekte gerçekleşmesi neredeyse imkansız gibi. Yine de bilimcilerin umut vaat eden bu yöntem üzerine çalışmalarını sürdüreceği ve etik tartışmalarının devam edeceği bir gerçek.
Yorumunuz: